Adını duyduğumuzda bile tüylerimiz ürperiyor, kalp ritmimiz hızlanıyor. Bilinçaltımızda canavarlaştırsak da bu müthiş canlının ürkütücü güzelliğini, güçlü, kıvrak bedenini, korkuyla karışık bir hayranlıkla izliyoruz. Dünyada 500’den fazla türü var. Ancak biz, köpek balığı araştırmacısı ve yazar Dr. Hakan Kabasakal ile bu kez, Türkiye’nin denizlerinde gezinen köpek balıklarını keşfediyoruz.
YAZI BEGÜM NALBANTLI

Kum köpek balığı (Fotoğraf: Özgür Gedikoğlu)
Göcek’te bir gün batımında, kuytu bir köşeden atıyorum kendimi denize. Etrafta kimsecikler yok. Biraz açıldıktan sonra tuhaf bir ürperti kaplıyor içimi. Gözümün önüne birden, yaz başından beri internette dolaşan görüntüler geliyor. Datça’da, Antalya’da çekilmiş, korku pompalayan köpek balığı videoları… O anda en dehşet verici senaryoları yazmaya başlıyorum kafamda. Sanırsınız Atlas Okyanusu’nun ortasındayım, büyük beyaz peşimde. Yoksa benim sonum da Jaws’un açılış sahnesindeki Chrissie gibi mi olacak? Açlıktan gözü dönmüş bir balığa yem mi olacağım? Olayı abarttıkça abartıyorum. Ama korku insanın damarlarına bir kez girmeye görsün! Ne hikayeler yazdırıyor ne hikayeler… Sakinleşmeye çalışarak nihayet kıyıya varıyorum. Derin bir oh çekip, bu kez kendimle dalga geçmeye başlıyorum. Ama nedir bu işin aslı, bu paniğimin dayanağı var mı diye, sanırım en çok da o an merak ediyorum. Karşı konulmaz bir hayranlık beslediğim bu canlıları, denizlerimizde hangilerinin devriye gezdiğini, ülkemizin en değerli deniz bilimcilerinden, köpek balığı araştırmacısı ve yazar Dr. Hakan Kabasakal’a soruyorum. Sabırla, tüm merak ettiklerimi uzun uzun yanıtlıyor.

Küçük dişli kum kaplanı köpek balığı
Yazın başından beri, sosyal platformlarda ürkütücü müzikler eşliğinde paylaşılan, ülkemizden çeşitli köpek balığı videoları, büyük heyecan hatta korku yarattı. Siz bir köpek balığı uzmanı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz bu görüntüleri?
Üçüncü sayfa için haber yaratmaya doğuştan bir yeteneğimiz var. Kanlı haber satar, ilgi çeker diyerek sorumsuzca içerikler üretmek, özellikle akıllı telefon kullanımının toplumun her katmanına yayıldığı günümüzde hemen herkesi anlık haberciler haline getirdi. Akıllı telefon sayesinde hepimizin cebinde bir kamera ve daktilo var artık. Görüntüyü çek, mecraya özgü kötürüm bir Türkçe ile iki satır karala, hatta öz çekimle kendini de sürece dahil et, işte haber hazır. Sosyal medya sayesinde bu haberi yayınlayacak kanallar da hazır. Otokontrol yok, haber editörü yok, canının çektiği gibi yayınla gitsin. Ardından bir paylaşım sağnağı, viralleşme süreci, yalan haber koronası… Covid-19 pandemisinden daha hızlı yayılan bir şey varsa herhalde kanlı köpek balığı haberleridir. Oysa aynı haberin yüzlerce, binlerce kez paylaşılması ortada çok fazla köpek balığı bulunduğu demek değil. Ayrıca, doğanın “doğal” bir parçasını evi olan denizlerde görmek aslında o kadar doğal ve haber değeri olmayan bir durum ki!
Denizlerimizdeki köpek balığı sayısında artış var söylemleri gerçeği yansıtıyor mu peki?
İşin doğrusu ne Türkiye denizlerinde ne Akdeniz genelinde ne de okyanuslarda köpek balıklarının nüfuslarında aşırı artış yaşanmıyor. Aksine ciddi bir azalma söz konusu. 2021 yılında, Current Biology dergisindeki bir makalede “Eğer şartlar düzelmezse bu içinde bulunduğumuz yüzyıl bitmeden her üç köpekbalığı türünden birinin yok olacağı” iddia ediliyor. Her ne kadar söz konusu tükenişin başlıca sebebi olarak (yüzde 67) aşırı avlama (hedefli ya da hedef gözetmeden) gösterilse de deniz kirliliği, yaşam alanı kaybı ve iklim değişikliği de artık öne çıkan nedenler olarak kabul ediliyor. Mako (Isurus oxyrinchus), çekiç balığı (Sphyrna zygaena), sapan köpek balığı (Alopias vulpinus), büyük beyaz köpek balığı (Carcharodon carcharias) gibi türlerin Akdeniz genelindeki nüfuslarında en az yüzde 90 azalma var. Rakamlar bizim denizlerimiz için de geçerli. Bir görüntü mesela yüz kez paylaşılınca, bu mutlaka yüz köpek balığı daracık bir sahile hücum etti diye anlaşılmamalı, ancak algı bu şekilde yönetiliyor.
Balık çiftlikleri, aşırı balıkçılık faaliyetleri gibi nedenlerle kıyılara daha çok sokuldukları doğru mu?
Marmara Denizi’nden bir örnek verirsek, doktora tezimin saha çalışmaları sırasında oksijensizleşmeye verilen kaçış tepkisi sonucu, Doğu Marmara’da derin sularda köpek balığı popülasyonları yok denecek kadar azalırken, kıyı bölgelerinde belirgin olarak arttığına şahit oldum. Derin sularda oksijenin yok denecek seviyelere düşmüş olması, hatta yer yer oksijensiz ölü bölgelerin oluşmuş olması bu bölgelerden köpek balıklarının çekilmelerine ve kıyılara göç etmelerine neden oldu. Mesela normal koşullarda, yani dip sularının yaşama olanak tanıyan sağlıklı düzeyde oksijene (en az 4.5 mg/L çözünmüş oksijen) sahip olduğu durumda, derin sularda yaşayan bir tür olan çivili köpek balığı (Echinorhinus brucus) Marmara’da nadiren de olsa sığlıklarda görülmeye başlandı. Bu türün dünyada kaydedildiği azami derinlik 1.214 m’dir ki bu gözlem, 2000’li yılların başında Tekirdağ derin deniz çukurunda yapıldı; oysa 2023’te aynı tür Tuzla kıyısında avlanan bir karides algarnasında hedef dışı yakalandı ki derinlik taş çatlasın 50 m’ydi yakalandığı bölgede. Bu durum başta bir sahte bolluk algısı yarattı ve hemen ardından avları serbest bırakılsın talebi geldi. Şimdiyse kıyıdaki köpek balığı popülasyonunda da düşme yönelimi var.

Büyük camgöz
Peki ya diğer kıyılarımız?
Diğer kıyılarımıza gelirsek, köpek balıklarının son yıllarda, kıyılarda görülmelerindeki artış, hem doğal hem de insani sebeplerden kaynaklı. Öncelikle belirtmeliyim ki sadece mako’nun değil denizlerimizde yaşayan 30’dan fazla köpek balığı türünün popülasyon dinamiklerini incelemeye başlayalı çok olmadı. Köpek balığı araştırmalarında dikkate değer bir mesafe almış olsak da yine de daha yolun başındayız. Kıyılarımızda görülmelerinin ardından yaşadığımız heyecanlı şaşkınlık biraz da bilgisizliğimizden kaynaklanıyor. Belki de yüzyıldır uğradıkları bir kıyı bölgesi olduğunu daha yeni öğreniyoruz. Birkaç yıl önce Mersin kıyılarımızda bir mavi köpek balığı (Prionace glauca) av kovalarken, sığlığı da aşarak adeta karaya oturdu ve birkaç kıvrak manevranın ardından yeniden denize döndü. Bölge sakinlerinden birisi bize bu olayın videosunu gönderdi. Konuyla ilgili olarak yayımladığımız makale hem beğeni hem de tepki topladı. Tepkilerin bazıları ağza alınmayacak türdendi. Makale İngilizce diye casusluk iftirası atan da vardı turizmi baltalıyorsunuz diyen de. Her kafadan bir ses çıkıyor.
İklim değişikliği de önemli bir etken değil mi?
İşin doğrusu Akdeniz’de sular ısınıyor. Küresel iklim değişikliğinin kaçınılmaz bir sonucu olarak Akdeniz tropikalleşiyor. Ancak ısı toleransı geniş türler, mevcut dağılım sınırlarını koruyabildikleri halde, toleransı düşük türler kendilerine uygun bölge bulma arayışına giriyorlar. Fakat kıyıdaki her karşılaşmayı, küresel ısınmanın etkilerinden kaçarak serin yer arayan bir balığın tepkisi olarak kısa kesemeyiz. Genç bireyler, erişkinlik öncesinde kıyı ya da kıyı yakını suları hem kolay besin bulma hem de diğer büyük yırtıcılardan korunma amacıyla tercih ederler. Kıyısal alanlar köpek balıklarının üreme alanlarını barındırırlar.
Nereler örneğin?
Mesela Edremit Körfezi’nde büyük beyazın düzensiz olarak kullandığı bir üreme bölgesi var. Gökova Körfezi’ndeki Boncuk Koyu kum köpek balıklarının (Carcharhinus plumbeus) üreme bölgesi. Keler (Squatina türleri) olarak adlandırılan nadir bir köpek balığı türünün Gökçeada’nın güneyinde üreme toplaşmaları yaptığını biliyoruz. Yine mako örneğine dönersek, eğer Gökova’da görülen mako genç bireyse, açık denizlere yapacağı yolculuk öncesinde güvenli sığınağında geziniyor da olabilir. Tabii bir de sosyal medya etkisi var. Eskiden böyle bir karşılaşmadan haberdar olmamız günler hatta haftalar alırdı, bazen haberimiz bile olmayabilirdi. Şimdi sosyal medya sayesinde hızla viral oluyor.
Tabii insan faktörü de var…
İnsanoğlunun gezegen üzerindeki etkileri son birkaç yüzyılda hiç olmadığı kadar arttı. Doğanın dengesini altüst eden, yıkıcı bir güce ulaştığımız bu dönem Antroposen çağı olarak adlandırılıyor. Denizdeki faaliyetlerimizin çeşitliliği de bu çağda katlanarak arttı. Balıkçılıkta hedeflediğimiz değerli türleri avlarken, köpek balıkları gibi normalde hedefimiz olmayan türleri de yakalıyoruz. Köpek balıklarının üreme amacıyla mevsimsel olarak kümelendikleri bölgelerin belirlenmesi ve en azından yaz aylarında bu bölgelerin halk ve balıkçı erişimine kapatılması gerek. Sonsuz bir yasaklamadan söz etmiyorum, sonuçta küçük ölçekli balıkçılarımızı da giderek zorlaşan ekonomik koşullar karşısında korumamız gerekiyor.

Sivriburun harharyas (Mako)
Az önce sizin de değindiğiniz Gökova’da çekilen görüntüye dönersek, mako cinsi olduğunu belirttiniz.
Evet mako, ancak türün Türkçe adı sivri burun harharyas. Yine de insanlar İngilizce ismini (mako) kullanmayı tercih ediyorlar, böyle yerleşti belleklere. Bilimsel adı Isurus oxyrinchus. Ancak bu muhteşem balığın ona taktığımız isimleri iplediğini sanmıyorum. Onun tek derdi hayatta kalmak.
Nedir bu türün öne çıkan özellikleri?
Ernest Hemingway “İhtiyar Adam ve Deniz” romanında sivri burun harharyası “Hızla yüzmek için yaratılmıştır, denizin en hızlı avcısıdır, çeneleri olmasa bir güzellik abidesidir” diye tanımlar. Ünlü köpek balığı uzmanı Leonard Compagno ise onu “Okyanusun hızlı şahini” diye adlandırır ve şöyle devam eder: Sivri burun harharyas en hızlı köpek balığı olması dışında balıklar aleminin en aktif türlerinden birisidir. Sudan kendi uzunluğunun birkaç katına sıçrayarak atlamasıyla ünlüdür. Kancaya takıldığında ve av peşindeyken aniden çok hızlanabilir. Sivri burun harharyas tropikal ve sıcak-ılıman denizlerde bulunan, ancak nadiren 16°C’nin altındaki sularda görülen yaygın, son derece aktif, açık deniz, kıyı ve deniz yüzeyinden 200 m derine kadar olan epipelajik açık deniz bölgesini tercih eden bir türdür. Ancak yaşam alanı derinliği en az 500 metreye kadar da yayılabilir. Kıyıdan oldukça uzakta görülür, ancak kıta sahanlıklarının çok dar olduğu yerlerde dalgaların kırılmaya başladığı sörf bölgelerinde kıyıya yaklaşabilir.

Sivriburun harharyas (Mako)
Şaşırmalı mıyız bu karşılaşmaya yoksa zaten bizim sularımızda yıllardır var olan bir tür müydü mako?
Şaşırmaya gerek yok, çünkü sivri burun harharyas ya da mako Ege Denizi’nde yeni bir tür değil. Mesela Hoffmann ve Jordan’ın 1892’de yazdıkları “Yunanistan’ın Deniz Balıkları” isimli kitapta geçen balık türlerinden birisidir. Araştırmalarım sırasında ortaya çıkardığım ilginç bulgulardan birisi de bu türün muhtemelen bugüne kadar yakalanmış olan en büyük bireylerinden birisinin 1950’lerde Marmaris’te yakalanmış olduğudur. Mako’lar sularımızda hep vardı. Bir açık deniz türü olmasına rağmen doğum ve gelişme bölgesi kıyı bölgelerindedir. Genç bireyler erişkinlik öncesinde kıyı ya da kıyı yakını suları hem kolay besin bulma hem de diğer büyük yırtıcılardan korunma amacıyla tercih ederler. Eğer Gökova’da görülen mako genç bireyse, açık denizlere yapacağı yolculuk öncesinde güvenli sığınağında geziniyor da olabilir.
Bu arada Gökova’da çekilen videonun altında, şaka yollu ya da inanarak, “Bu büyük beyaz” çığlıkları atanlar da oldu. İnsanlarımızın çoğu denizlerimizde zaten var olan büyük beyazın varlığından bihaber mi?
Kimi bihaber kimi de haberdar olmak istemiyor. Oysa sularımızda büyük beyazın varlığına dair somut kanıtlarımız var. Bu bilgi dağarcığının kronolojik sıralamasında milat 1881 yılı. Burada size kısacık bir hikaye anlatmak istiyorum ki “Aggrement with the Monster” (Canavarla Uzlaşı) kitabımın ilhamıdır bu hikaye:
1881’de, şubat ayının bir günü, diğerlerinden çok farklıdır. O gün de, şubat ayının diğer günleri gibi başlamıştır. Mevsim kış olduğu için soğuktu, belki de kar yağıyordu; hatta İstanbul Boğazı o meşhur kuzey fırtınalarından birinin öfkeli nefesiyle çalkalanıyordu belki… O sıra dışı günde sahile inen Beylerbeyi sakinleri, kıyıda gördükleri manzara karşısında muhtemelen merakla karışık bir korku yaşamışlardı. Sahil çizgisinde, boylu boyunca yatan leşin ne olduğunu anlamaları için o korkunç ağzına şöyle bir bakmaları yetmişti. Eskilerin tabiriyle müselles (üçgen) şekilli, kenarları testere gibi tırtıklı dişleri olan bir canavar harharyasın cansız bedeniydi kıyıda yatan. Belli ki yine bir orkinos oltasına atlamıştı ve balıkçı, canavarın ağzına saplanmış olan değerli kancayı çıkarmak için onu kıyıya sürüklemekten başka çare bulamamıştı. Kancasını aldıktan sonra da canavarın leşini sahilde öylece bırakıp gitmişti. Allah’tan kış mevsimindeydiler, yoksa çürüyen canavarın kokusu tüm köye yayılırdı. Büyük beyaz köpek balıkları üzerine çalışmalarıyla tanınan Britanyalı araştırmacı Ian Fergusson, 1881 senesinin şubat ayında bir büyük beyazın, Beylerbeyi’nde karaya vurduğundan bahseder, ancak konuya ilişkin başka ayrıntı vermez. İşin büyüsünü bozmamak için ben de daha derine inmek istemiyorum. “Aggrement with the Monster” (Canavarla Uzlaşı) kitabımın ücretsiz bir nüshasını meraklı okuyucu aşağıdaki linkten indirebilir ki orada daha ne hikayeler var: https://tudav.org/wp-content/uploads/2020/11/Great_white_shark_book_tudav.pdf

Keler balığı
Bize ezelden beri kodlanmış bir köpek balığı korkusu var. Ancak artık biliyoruz ki, yaşamlarını sürdürebildikleri bir deniz ekosistemi, insanlık için de çok elzem. Bu canlıların varlıklarını devam ettirmeleri neden bu kadar hayati?
Köpek balıkları ekosistemde yeri doldurulamayacak türler. Hasta, zayıf ya da yaralı deniz canlılarını tüketerek bir tür ortam temizliği yapar ve denizdeki besin kaynaklarının sağlıklı türler tarafından tüketilmesi için gereken fırsatı yaratırlar. Tekrar etmekte sakınca görmüyorum, her üç köpek balığı türünden birinin bu yüzyıl içinde yok olacağından ve bu durumun okyanus ekosisteminde, yüzde 80’e varan bir biyofonksiyon kaybına yol açacağından endişe ediliyor. Köpek balıklarının yok olması demek, okyanusları ve denizleri yaşayan bir sistem halinde tutan mekanizmanın, ölümcül bir darbe alması demektir! Bu sadece Ege Denizi için değil gezegendeki tüm deniz ve okyanus ekosistemleri için geçerli olan bir tehdit.
“Büyük Beyaz Bilmece” kitabınızda, Marmara’da, Boğaziçi’nde, Adalar açıklarında 1930’larda, balıkçıların ağlarına takılmış büyük beyazlarla ilgili pek çok gazete kupürü var. Bu canlılar neden Marmara’daydı? Geri dönme ihtimalleri var mı?
Bu sorunun yanıtı o kadar uzun ki hepsini buraya sığdırmam mümkün değil. Zira sırf bu yanıtı bulmak uğruna son 25 yılda onlarca makale ve sadece büyük beyazı anlatan iki tane kitap yazdım. Fakat bu uzun yanıtı şöyle özetleyebilirim: Sularımızda yaşayan büyük beyazlara ilişkin araştırmalar, 2000’lerin başından beri gözle görülür bir hız kazandı. Türk sularında bugüne kadar 77 tane büyük beyaz gözlemi kayıt altına alındı. Bazı güncel gazetelerin 1900’lerin başından başlanarak günbegün taranmaları sonucu, büyük beyazın bir zamanlar İstanbul Boğazı’na kadar sokulduğunu ve bu durumun orkinosların Akdeniz’den İstanbul Boğazı’na göçleriyle ilişkili olduğunu artık biliyoruz.

Büyük beyaz köpek balığı (Carcharodon carcharias) Ege ve Akdeniz’de bulunmasına rağmen sayıları hızla azalıyor!
Edremit Körfezi’ndeki muhtemel bir üreme bölgesinden de bahsediyorsunuz kitabınızda.
Büyük beyazın olgun dişilerinin Ege kıyılarımızda dolandıklarını, hatta Edremit Körfezi’nde bir üreme bölgesinin bulunabileceğini de artık konuşmaya başladık. Yakın zamanda Kumkale’de (Çanakkale Boğazı) yakalanan bir yavru, büyük beyaz köpek balığının tarihsel beslenme bölgesi olan Marmara Denizi’ne dönüyor olabileceğini akla getiriyor. Uzun sözün kısası, biz onu sularımızdan uzak tutmak için ne kadar çabalasak da büyük beyaz kıyılarımızda gezinmeyi sürdürüyor. Akdeniz’de nesli kritik tehlike altında olan büyük beyazın hayatta kalması için, düşlemlediğimiz canavarla mutlaka uzlaşmalıyız. Profesyonel bir dalgıç olarak aynı korkuyu yıllarca zihnimde besledikten sonra, bir köpek balığı araştırmacısı olarak canavarla uzlaşmanın ahlaki ve bilimsel nedenlerini bulmayı sanırım başardım.
Okyanuslarda 500’ün üzerinde köpek balığı türü olduğu belirtiliyor. Bizim denizlerimizde kaç tür mevcut?
Büyük beyazdan, mako’ya, balina köpek balığından kadife camgöze, kum köpek balığından mavi köpek balığına, çekiç başlıya kadar denizlerimizde 37 köpek balığı türü var.
Peki iklim krizinin köpek balıklarının davranışları üzerindeki etkileri neler?
Bugüne kadar köpek balıklarının nesillerini tüketen en önemli sebep aşırı avcılıktı. Ancak iklim değişimi, habitat tahribatı ve deniz kirliliği de söz konusu tükenişe yol açan nedenler olarak dikkat çekiyor artık. İklim değişimi ve küresel ısınma nedeniyle yükselen deniz sıcaklıkları çözünmüş oksijenin azalmasına neden oluyor. Dünya genelinde okyanuslarda ve denizlerde küresel ısınmadan kaynaklanan endişe verici bir oksijensizleşme (deoksijenasyon) yaşanıyor. Köpek balıkları, özellikle açık deniz türleri, metabolik hızları yüksek balıklardır ve oksijen ihtiyaçları yüksektir. İklim değişimiyle bağlantılı oksijensizleşmeden kaçarak, denizlerde çözünmüş oksijenin henüz normal seviyelerde olduğu bölgelere toplu halde göç sonucu bu alanlarda nüfus sıkışması yaşanırken, balıkçılık etkilerine maruz kalma riski de artıyor.

Gölgeli köpek balığı
Bazı türlerin daha çok saldırganlaştığı gibi söylemler de var. Ne kadar doğru? Nisan ayında, İsrail Hadera Sahili’nde yaşanan saldırı mesela…
Doğu Akdeniz’deki Hadera Sahili,su sporları meraklılarının gözde mekanlarından. Büyük köpek balıklarının sığlıklara yaklaşıp kalabalıklar halinde gruplanmalarıyla da tanınıyor. Aslında İsrailli çevre grupları, birkaç kilometrekarelik alanın, her yıl kasımdan mayısa kadar süren köpek balığı toplanma sezonu boyunca “korunan doğal değer” ilan edilmesi için birkaç yıldır çağrıda bulunuyorlardı. Böylece güvenlik düzenlemeleri yapılabilecekti. Ancak kum köpek balığı (Carcharhinus plumbeus) ve gölgeli köpek balığı (Carcharhinus obscurus) türlerinin toplandıkları bu kıyıda, saldırıdan önceki video görüntüleri viral olunca, insanlar macera uğruna bu kıyıya akın etmeye başladılar. Videolarda bazı plaj müdavimlerinin köpek balıklarını köşeye sıkıştırdığı, dokunduğu ve bu durumun yırtıcıları strese soktuğu görülüyor. Yani ortada dijital içerik üretme hevesinden kaynaklanan bir kışkırtma var.
Yani aslında bir insan müdahalesi söz konusu. Başka nedenleri de var mı?
Genel olarak köpek balıklarının Hadera Sahili’ne, burada kıyıya kurulu bir elektrik santralinden boşaltılan sıcak su akımının çekimine kapılarak, yanı sıra Hadera ve İskender Nehirleri’nden gelen çok sayıda balığın sürekli bir besin kaynağı sağlaması nedeniyle geldikleri vurgulanıyor. Dolayısıyla bu sahilde köpek balıklarının gruplar halinde toplanmaları besin bolluğu ve yüksek su sıcaklıklarından kaynaklanıyor. Toplanma sezonunda insanların inatla bu kıyıda, bölgedeki köpek balığı bolluğunu bile bile denize girmeleri, üstelik köpek balıklarına dokunma vb. gibi huylandırıcı davranışları, dalgıcın vefatıyla sonuçlanan bu olaya neden oldu. Söz konusu sezonluk alan koruması kararı, zamanında alınabilmiş olsaydı bu olay yaşanmayabilirdi. Unutmayın Akdeniz’deki her kıyı -hangi ülkeye ait olursa olsun- eşit derecede güvenli ve de güvensiz. Bu ve benzeri olayları kullanarak ülkelerin birbirlerine çamur atmaları son derece gereksiz. Çünkü kimse tatilinden vazgeçmiyor, olaylar bir süre sonra unutuluyor ve geride sadece, neler olup bittiğinden habersiz olan köpek balıklarına karşı nefret kalıyor.


Sizin dünya literatürüne girmiş yayınlarınız, makaleleriniz var. Ayrıca 2000’lerin başında, ülkemizdeki ilk beyaz köpek balığı yavrusu otopsisini yapan araştırmacısınız. Nasıl tanımlıyorsunuz bu canlıları? Özellikle ilginizi çeken türleri var mı?
Denizde yaşayan etçil balıklar. Hepsi ilginç, hepsinin kendine has özellikleri var. Fakat büyük beyaz ve altı yarıklı bozcamgöz (Hexanchus griseus) benim için ayrıcalıklı türlerdir. Bozcamgöz 1988’de bir kış sabahı, dönemin Bakırköy meydanında bir balıkçıda gördüğüm ilk büyük köpek balığıydı. Dört buçuk metre boyundaki yırtıcının dişlerinden birkaç tanesi ve bir fotoğrafı koleksiyonumdadır. İlk karşılaşma ve sonrası kendiliğinden geldi. Çok sıra dışı bir neden aramaya gerek yok, kaleyi gördüm ve şutu çektim. O yıllarda bu türleri araştıran çoooook az sayıda araştırmacı vardı ve büyük köpek balıkları söz konusu olunca durum daha da vahimdi. İlgimi çektiler, ben de çaba harcadım, onları incelemekten hiç vazgeçmedim. Hikayenin özeti budur.

Denizlerimiz için faydalarını sizin gibi deniz bilimcilerinin, köpek balığı uzmanlarının anlatmasına rağmen insanların bu canlılara olan bakış açısını gerçekten değiştirebilmesi, onlarla barış yapabilmesi mümkün mü?
Köpek balıklarının Türkiye sularındaki yaşamı hakkında artık daha fazla şey biliyoruz. Ancak onların birkaç sayfaya sığmayacak kadar zengin bir yaşamları var. Geç de olsa sonunda sularımızda yaşayan mega faunanın gizemli bileşenlerini incelemeye başladık. Denizlerimizde yaşayan büyük köpek balıkları hakkında daha önce hiç olmadığı kadar çok şey bilmemize rağmen henüz yolun başındayız. Öğrendiğimiz her cevabın yanında yeni bir soru beliriyor. Büyük köpek balıkları kıyılarımızı ne sıklıkla ziyaret ediyor? Yavru köpek balıkları kıyılarımızda ne kadar kalıyor? Yetişkin büyük köpek balıklarının sularımıza göçü, geçmişte olduğu gibi bugün de belli bir düzen içinde mi gerçekleşiyor? Sorular bitmek bilmiyor. Bilinçaltımızda canavarlaştırdığımız, ancak deniz yaşamının doğal birer yırtıcısı olmaktan başka bir özellikleri olmayan büyük köpek balıklarını kabullenmek kolay değil, cesaret istiyor. Zaman zaman kendime şu soruyu soruyorum: Büyük köpek balıklarını görmezden gelmemizin, onların sularımızdaki varlıklarını ortaya koyan sayfalarca bilgiyi yok saymamızın nedeni acaba içimizdeki canavar korkusunu bastırmak olabilir mi? Bu korkudan artık kurtulmamız gerekiyor. Çünkü korkumuz bu hassas ve dengeleyici türlerin ölümüyle son buluyor.

1380 sayılı su ürünleri kanunu 6/1 numaralı tebliğ uyarınca halihazırda 20 kadar köpek balığı türü sularımızda koruma altına alındı. Yasal çerçeve açısından bir eksiğimiz yok. Kıyı kullanımı için planlama yapılırken köpek balıkları için kritik önem taşıyan alanların nasıl etkilenebileceği mutlaka araştırılmalı, çevresel etki değerlendirmesi yapılmalı.
BİLİYOR MUSUNUZ?
Akdeniz, Ege Denizi, Karadeniz ve Marmara olmak üzere denizlerimizde 37 köpek balığı türü var. Altı yarıklı boz camgöz, benekli dikenli camgöz, gri dikenli camgöz, kadife camgöz, küçük uykucu köpek balığı, keler, dikenli keler, lekeli keler, sapan balığı, karağızlı kedi balığı, lekeli ve yıldızlı kedi balığı, yıldızlı köpek balığı, adi köpek balığı, siyah benekli köpek balığı sularımızda yıl boyu gezinenler. Büyük beyaz, çekiç, büyük camgöz, sivriburun harharyas (mako) gibi türlerse Ege ve Akdeniz’e mevsimsel olarak uğrayanlar arasında.

Köpek balığı araştırmacısı ve yazar Dr. Hakan Kabasakal’a verdiği bilgiler için çok teşekkürler.
Comments are closed